4 Mart 2014 Salı

URLA'DAKİ BİRİNCİ DERECE SİT ALANINDA BULUNAN KAÇAK VİLLARI KURTARAN REÇETE VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA RAPORU



URLA’DAKİ BİRİNCİ DERECE SİT ALANINDA BULUNAN KAÇAK VİLLALARI KURTARAN REÇETE VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA RAPORU



Bilindiği gibi Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi, 1. Derece sit statüsünde olan Urla, Zeytineli Köyü Hacılar Koyu’ndaki kaçak villaların bulunduğu arazi için yapılan sit derecesi değişikliği hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bilgi edinme talebinde bulunmuş ve Bakanlık bu talebi 17 Şubat 2014 tarihli bir yazıyla yanıtlamıştır. Bu yanıtta yer alan bilgilere göre koyun, villaların bulunduğu 20 dekarlık bir kısmının “doğal sit statüsün yeniden değerlendiren Ekolojik Temelli bir Bilimsel Araştırma Raporu hazırlanarak İzmir Valiliğine sunulmuş ve ardından İzmir 1 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu bu rapora dayanarak aldığı 28.11. 2013 tarih ve 200 sayılı kararla 1. Derece doğal sit alanı içinde bulunan yaklaşık 20 hektarlık alanın 'Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı' olarak tescil değişikliğini uygun görmüş ve bu karar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 25.12.2013 tarih ve 12788 sayılı kararıyla onaylanmıştır.
 
 
Diğer taraftan basında yer alan haberlere göre yüzlerce hektarlık bu koyun tamamının değil de 20 hektarlık bir bölümününün sit statüsünü değiştiren bu işlemlerin, koyda bulunan Latif Topbaş’a ait kaçak villaları yıkılmaktan kurtarmak amacıyla yapıldığı ve işlemlere dayanak oluşturan Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu’nun biri aracı, beşi raportör altı öğretim üyesine 130.000 TL rüşvet karşılığı hazırlatıldığı iddia edilmektedir.
İddialarda sözü edilen altı öğretim üyesinin kimler olduğunu öğrenebilmek yaptığımız araştırmada kimliklere dair henüz bir ipucu elde edememiş olmakla birlikte, rüşvet karşılığı hazırlatıldığı iddia edilen söz konusu raporun işe yaraması için nasıl hazırlanması gerektiğini tarif eden son derece önemli bir belgeye ulaşmış bulunuyoruz.

Bu belge, Ekolojik Temelli bir Bilimsel Araştırma Raporu’nun hazırlanmasında göz önüne alınacak ilkelerle ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu’nun 28 Kasım 2013 tarihinde aldığı ve 31 Ocak 2014 tarihli resmi gazetede yayınlanan bir kararla ilgilidir. Kararda sit değerlendirmesine esas olacak Ekolojik Temelli bir Bilimsel Araştırma Raporu’nun hazırlanmasında araştırma alanı (yani hakkında rapor hazırlanacak arazi) sınırlarının belirlenmesinde göz önüne alınacak ilkeler son derece ayrıntılı bir şekilde sayılmaktadır.

31 Ocak 2014 tarihli resmi gazetede yayınlanan bu ilke kararları Bakanlığın Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’ne gönderdiği 17 Şubat 2014 tarihli yazıda yer alan bilgilerle karşılaştırıldığında ortaya çıkan şu durum son derece dikkat çekidir;

Resmi Gazete’de yayınlanan karardan anlaşıldığı gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu daha önceden üzerinde çalışarak belirlediği söz konusu ilkeleri 28 Kasım 2013 günü yaptığı 20 sayılı toplantıda karara bağlamıştır (56 sayılı karar). 28 Kasım 2013 tarihi Bakanlığın Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’ne gönderdiği yazıda belirtildiği gibi söz konusu araziye ilişkin olarak hazırlanan bilirkişi raporunun (Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu), Bakanlığın bir başka komisyonu olan İzmir 1 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu tarafından kabul edildiği tarihtir.

Bakanlığın, 28 Kasım 2013 günü sit değerlendirmelerine ilişkin Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu’nca belirlenen “araştırma alanı sınırlarını belirleme ilkeleri” ne uyulması koşulunu aynı gün bir başka komisyonda kabul edilen Urla villarının bulunduğu araziye ilişkin bilimsel araştırma raporunda da arayacağı açıktır.

Bu duruma göre her ne kadar resmi gazetede sonradan yayınlanmış olsa da, 5 öğretim üyesi tarafından yazılan Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu ile eş zamanlı olarak hazırlanıp ilgili komisyonda kabul edilen ve bakanlığın şimdiye kadar yaptığı başka sit değerlendirmelerinde gerek duyulmayan böyle bir ilkeler reçetesinin, yüzlerce hektarlık Urla Hacılar Koyu’nun yalnızca 20 hektarlık özel bir bölümünün sit durumunu değiştirebilmek için özel olarak hazırlanıp raporu hazırlayacak hocalara verildiği, hocaların da söz konusu özel alanı 20 hektarın dışına taşmayacak şekilde adeta santimetre hassalığında (!) değerlendirerek buranın 1. derece sit olmaktan çıkarılabileceğine karar verdikleri anlaşılmaktadır.

Rapor ilgili komisyonca 28. Kasım 2013 de kabul edilen reçeteye göre hazırlandıktan sonra da, Bakanlık bu rapora dayanarak 1.derece doğal sit alanının 20 hektarlık bu özel (!) parçasını yapılaşmaya izinli hale getirecek tescil değişikliğini yapmıştır. İşlemler tamamlanınca da söz konusu reçete ilke kararları haline getirilerek “TABİAT VARLIKLARINI KORUMA MERKEZ KOMİSYONU İLKE KARARI” adı altında 2 ay sonraki 31 Ocak 2014 tarihli resmi gazetede yayınlanmıştır. Burada kritik soru şudur;
Bir arazinin 1. Derece doğal sit alanı sayılabilmesi için bilimsel araştırmalar sonunda belirlenmiş olan jeolojik coğrafi ve ekolojik kriterler ile araştırma alanı sınırlarının nasıl belirleneceğine ilişkin ilkeler Bakanlığın internet sayfasında da yayınlanmış olan DOĞAL SİT ALANLARININ DEĞERLENDİRİLMESİNE İLİŞKİN TEKNİK ESASLAR yönergesinde mevcuttur
(bakınız:
www.csb.gov.tr/db/tabiat/editordosya/Teknik_esaslar_04032013.doc).

Durum böyleyken söz konusu 20 hektarlık arazinin sit durumunun yeniden değerlendirildiği süreçte şimdiye kadar olmayan özel bir reçete hazırlanmasına neden ihtiyaç duyulmuştur?

Raporun rüşvetle alındığı iddiaları da dikkate alınırsa, mevcut bilimsel ekolojik kriterlerin bu özel araziyi 1. derece sit olmaktan çıkarmayı engellediğinin /yetmeyeceğinin fark edildiğini ve bu engeli aşmak için de özel bir reçete hazırlama çözümüne başvurulduğunu söylemek olanaklıdır. Yoksa normal koşullarda dürüst uzman kişiler, bakanlığın mevcut ekolojik kriterleri bağlamında araziyi inceler ve durumu bilimsel bir tarafsızlıkla ortaya koyabilirlerdi.

Olayda bilimsel gerçeklerin kişisel menfaatler karşılığında kasten saptırılmış olma olasılığı vardır. Hazırlanan rapor bakanlığın tanımıyla bir Bilimsel Araştırma Raporu olduğuna göre, bu rapor bilim dünyasının tartışmasına açık demektir. Bu nedenle şaibe iddialarının ortadan kalkması için raporun araştırmayı yapanlarla birlikte kamuoyuna açıklanması kaçınılamayacak bir zorunluluktur
.
Kayhan KANTARLI
Tüm Öğretim Elemenları Derneği (TÜMÖD) İzmir Temsilcisi
 
 
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder