20 Kasım 2014 Perşembe

PEKÜNLÜ DAVASI: MAHKEME AYM, DANIŞTAY VE AİHM KARARLARINI YOK SAYARSA...



Kadir Sev Haber soL’da şöyle yazıyor (*);
 (…) İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin (Prof. Pekünlü’nün 2 yıl 1 ay hapse mahkum edilmesine ilişkin)  kararında daha garip şeyler de yazıyor. Sözgelişi Dünya aleme “yetkisiz tutanak tutmak” diye bir suç armağan ettiler. Bunun da ötesine geçip; “… üniversitede doğrudan mevzuatı uygulama ve disiplini sağlama yönünden herhangi bir şekilde rektör, rektör yardımcılığı gibi…” idari görevlerin yokken nasıl bu işlere karışabilirsin dediler. Ama en önemlisi, Anayasa Mahkemesi Kararlarının geçersizliğini ilan etmeleriydi. Mahkemenin kararında, Anayasa Mahkemesinin türbanla ilgili kararları zaten doğru değildi deniliyor. Kanun koyucu gibi davranıp özgürlükleri sınırlandıracak kararlar veremezmiş.

Ve soruyor; 

>Madem Anayasa’da yasaklanmıyordu da neden 1989 ve 1991 yıllarında yasada; 2008 yılında ise Anayasada değişiklik yapıldı?
>Anayasa Mahkemesi bunların hepsini, başta laiklik ilkesi olmak üzere >Anayasanın birçok maddesine aykırı bularak iptal etmemiş miydi?
>Refah ve Fazilet Partileri, türbanın kamuda serbest bırakılması için yaptığı eylemleri nedeniyle kapatılmamış mıydı?
>Laiklik karşıtı eylemleri nedeniyle 2008 yılında AKP’nin suçlu olduğuna karar verilmemiş miydi? 


Bu sorular İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin Pekünlü hakkında verdiği kararın hukuken sakat bir karar olduğunu işaret ediyor. Durumun vahametini anlayabilmek için hep birlikte Sayın Sev’in sözünü ettiği gerekçeli kararının Anayasa Mahkemesi kararlarını geçersiz sayan  bölümlerine bakalım.

İŞTE GEREKÇELİ KARARDA YER ALAN VE PEKÜNLÜ’YÜ HUKUKEN OLMAYAN BİR YASAK KOYUP UYGULAYAN BİR ZORBA DURUMUNA GETİREN  O CÜMLELER !


(Prof. Dr. Rennan Pekünlü'nün izniyle 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararından, sayfa: 11-12)





YEREL MAHKEMELER DE HERKES GİBİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARIYLA BAĞLIDIR

Görüldüğü gibi Yerel Mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin kanun koyucu TBMM gibi özgürlüklerin sınırlandırılmasına dair iptal kararı veremeyeceğini ve “türbanla üniversitelere girmeyi yasaklayan bir yasa hükmü bulunmadığı” gerekçesiyle Türbanla üniversiteye girmenin serbest olduğunu iddia etmiş ve bu suretle Anayasa Mahkemesi’nin, türbanla üniversiteye girmenin Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde verdiği tüm kararları,  kararlardaki hukuksal gerekçeleri ve bu konudaki Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını hukuken geçersiz saymıştır.

Böylece Prof. Pekünlü’nün Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarını uygulamaktan ibaret olan dava konusu eylemi yasal bir karşılığı olmayan kanunsuz bir eylem durumuna düşürülerek, Pekünlü kanunen olmayan bir yasağı uygulayan zorba gibi gösterilerek  suçlu ilan edilmiştir.

Oysa Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi kararları yasama ve yürütme organları ile gerçek ve tüzel kişiler gibi yargı organlarını da bağlar.  Savunmanın temyiz başvurusunda da ifade ettiği gibi , Anayasa Mahkemesi Karar verdikten sonra hiç bir organ makam ya da mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararının anayasaya aykırılığını öne sürerek uygulanamayacağını söyleme hakkı olmaması gerekir.

Ancak Yerel Mahkeme ne yazık ki tüm anayasal gerçekleri yok sayarak hukuken sakat böyle bir gerekçe öne sürmüş  ve Pekünlü ile Avukatı tarafından  net bir şekilde ortaya konan  bu hukuksal sakatlık ne Yargıtay ne de Pekünlü’nün bireysel başvurusunu değerlendiren Anayasa Mahkemesi tarafından dikkate alınmamıştır. Bu,  Anayasa Mahkemesi kararlarının Yerel Mahkeme, Yargıtay ve de bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından tanınmayıp reddedilmesi demektir ki bu şekilde ortaya çıkan kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının, yeniden yargılanma yapılıp düzeltilmedikçe bir hukuk cinayeti olarak anılacağı gayet doğaldır.

YAYINLADIĞI YASADIŞI /SAHTE GENELGE İLE EÜ REKTÖRLÜĞÜ DE PEKÜNLÜYÜ ZORBA İLAN ETMİŞTİR

Prof. Dr. Rennan Pekünlü’yü, türbanlı öğrencilere kafasına göre yasak koyan bir zorba durumuna düşüren yalnızca Yerel Mahkeme’nin gerekçeli karardaki türban yasağına dair Anayasa mahkemesi kararlarını geçersiz sayan hukuken sakat değerlendirmesi değildir.

Bu konudaki öncelik bizzat Prof. Pekünlü’nün üniversitesine aittir. 7 Kasım 2014 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde belgeleriyle birlikte yayınlandığı ve  Üniversite yönetimi tarafından itiraz edilmeyen habere (*) konu olduğu gibi,  Ege Üniversitesi Rektörü Anayasa’ya 2008 yılında  5735 sayılı yasa ile eklenen ve türban serbestliği getiren fakat aynı yıl Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş fıkrasını yürürlükteymiş gibi gösteren 5 Nisan 2011 tarihli bir genelge yayınlayarak öğretim üyeleri ve öğrencileri türban yasağı kalktı diye kasten yanlış bilgilendirmiş ve onları suça teşvik etmiştir. 



Böylece sahte bilgiler içeren bu genelgeye uyanlar hukuken suç işliyorken, suç işlememek için genelgedeki kanunsuz emri dinlemeyip  yasal türban yasağını uygulamaya devam eden Pekünlü suçlu duruma düşürülmüştür.

 

Oysa aynı rektörlük bu genelgeden yaklaşık iki hafta önce 23 Mart 2011 de yayınladığı bir başka genelgede “yasalarda bir değişiklik olmadığından türban yasağının aynen devam ettiğini üniversitenin tüm birimlerine bildirmiştir. Bu genelgeye bakınca hiç kimsenin türban yasağını uyguladığı için Prof. Pekünlü’nün suç işlediğini iddia edemeyeceği açıktır.
 


 EÜ Rektörü’nün türban yasağının devam ettiğini bildiren   bu ilk genelgeden sonra ne olmuştur da Rektörlük yasağın kalktığını ilan eden aşağıdaki 5 Nisan 2011  tarihli sahte bir genelge daha yayınlamaya gerek görmüştür.


Ne olduğunu yine Aydınlık Gazetesi'ndeki söz konusu haberden öğreniyoruz (http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/57346-rektorun-sahte-turban-genelgesi.html):

Zaman Gazetesi Nisan ayının ilk haftasında yaptığı iki haberde (*) EÜ Rektörlüğü’nün “yasalarda bir değişiklik olmadığından türban yasağının aynen devam edeceğini” bildiren 23 Mart 2011 tarihli yazısına bağlı olarak uygulanan türban yasağını keyfi konmuş bir yasak gibi göstererek üniversite yönetimini yasakçılıkla suçlamıştır.  EÜ Rektörü bu suçlama karşısında  genelgeyi ve bunun ardındaki AYM Ve AİHM kararlarını savunacak yerde gazetenin suçlamasını kaldırabilmek için  “türbana ilişkin Anayasa Mahkemesi iptal kararını yok sayarak 5735 sayılı yasayla Anayasa’ya eklenen fıkranın türban yasağını kaldırdığını ve bu doğrultuda işlem yapılmasını" öğretim üyelerine emretmiştir. Hiç şüphesiz bu kanunsuz bir emirdir ve Prof. Pekünlü ise sahte bir genelgeyle verilen kanunsuz emire boyun eğmeyecek denli kişilik sahibidir. Boyun eğmeyip 23 Mart 2011 tarihli yasal genelgenin gereğini yapmaya devam edince de “yasa ile kaldırılmış  bir yasağı uygulamaya devam eden zorba biri haline getirilmiştir. EÜ Rektörü bu yasadışı genelgesiyle dinsel bir simge olan türbanı siyasi amaçlarına alet etmek  ve Prof. Pekünlü üzerinden Laik Cumhuriyetle hesaplaşmak isteyen karşı devrimcilere  büyük bir koz armağan etmiştir.
(*)

EÜ Rektörü’nün söz konusu sahte genelgeyi yayınlamakla işlediği ağır cezalık suçlar (anayasayı tahrif, resmi belgede sahte bilgi vermek, öğrenci ve öğretim üyelerini suça teşvik) takipsiz kalırken  Yerel Mahkeme, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nin EÜ Rektörü’nün 23 Mart 2011 tarihli “türban yasağı devam ediyor” genelgesi ile Anayasa mahkemesinin türban serbestliği getiren 5735 sayılı yasanın, bu gün de halen geçerli olan iptal kararını yok sayarak türbanı serbestmiş gibi gösteren 5 Nisan 2011 tarihli sahte genelgesini  değerlendirmeye almaması, Yerel Mahkemenin Anayasa mahkemesi kararlarını geçersiz sayan hukuka aykırı değerlendirmesine eklenen  ikinci bir hukuksal sakatlıktır.

MAHKEMENİN ÖĞRENCİLERİN MAĞDURİYET İDDİASINA KANIT ARAMADAN PEKÜNLÜ'YÜ HAPSE MAHKUM ETMESİ HUKUSAL BİR LİNÇTİR. 

 

Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün bu çok açık hukuksal sakatlıklara karşın cezaevine girecek olması ne hukukun üstünlüğü, ne adil yargılanma hakkı ve ne de insan haklarıyla asla bağdaşmaz.


 
 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder