Kadir Sev Haber soL’da
şöyle yazıyor (*);
(…) İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin (Prof.
Pekünlü’nün 2 yıl 1 ay hapse mahkum edilmesine ilişkin) kararında daha garip şeyler de yazıyor.
Sözgelişi Dünya aleme “yetkisiz tutanak tutmak” diye bir suç armağan ettiler.
Bunun da ötesine geçip; “…
üniversitede doğrudan mevzuatı uygulama ve disiplini sağlama yönünden herhangi
bir şekilde rektör, rektör yardımcılığı gibi…” idari görevlerin
yokken nasıl bu işlere karışabilirsin dediler. Ama en önemlisi, Anayasa Mahkemesi Kararlarının geçersizliğini ilan
etmeleriydi. Mahkemenin kararında, Anayasa Mahkemesinin türbanla ilgili
kararları zaten doğru değildi deniliyor. Kanun koyucu gibi davranıp
özgürlükleri sınırlandıracak kararlar veremezmiş.
Ve soruyor;
>Madem
Anayasa’da yasaklanmıyordu da neden 1989 ve 1991 yıllarında yasada; 2008
yılında ise Anayasada değişiklik yapıldı?
>Anayasa Mahkemesi bunların hepsini,
başta laiklik ilkesi olmak üzere >Anayasanın birçok maddesine aykırı bularak
iptal etmemiş miydi?
>Refah ve Fazilet Partileri, türbanın kamuda serbest
bırakılması için yaptığı eylemleri nedeniyle kapatılmamış mıydı?
>Laiklik
karşıtı eylemleri nedeniyle 2008 yılında AKP’nin suçlu olduğuna karar
verilmemiş miydi?
Bu sorular İzmir
4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin Pekünlü hakkında verdiği kararın hukuken sakat bir
karar olduğunu işaret ediyor. Durumun
vahametini anlayabilmek için hep birlikte Sayın Sev’in sözünü ettiği gerekçeli
kararının Anayasa Mahkemesi kararlarını geçersiz sayan bölümlerine bakalım.
İŞTE GEREKÇELİ KARARDA YER ALAN
VE PEKÜNLÜ’YÜ HUKUKEN OLMAYAN BİR YASAK KOYUP UYGULAYAN BİR ZORBA DURUMUNA
GETİREN O CÜMLELER !
(Prof. Dr. Rennan Pekünlü'nün izniyle 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararından, sayfa: 11-12)
YEREL MAHKEMELER DE HERKES GİBİ
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARIYLA BAĞLIDIR
Görüldüğü gibi Yerel Mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin kanun koyucu TBMM
gibi özgürlüklerin sınırlandırılmasına dair iptal kararı veremeyeceğini ve “türbanla
üniversitelere girmeyi yasaklayan bir yasa hükmü bulunmadığı”
gerekçesiyle Türbanla üniversiteye girmenin serbest olduğunu
iddia etmiş ve bu suretle Anayasa
Mahkemesi’nin, türbanla üniversiteye girmenin Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde
verdiği tüm kararları, kararlardaki
hukuksal gerekçeleri ve bu konudaki Danıştay
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını
hukuken geçersiz saymıştır.
Böylece Prof. Pekünlü’nün Anayasa Mahkemesi ile AİHM
kararlarını uygulamaktan ibaret olan dava konusu eylemi yasal bir karşılığı
olmayan kanunsuz bir eylem durumuna düşürülerek, Pekünlü kanunen olmayan bir
yasağı uygulayan zorba gibi gösterilerek suçlu ilan edilmiştir.
Oysa Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi kararları yasama
ve yürütme organları ile gerçek ve tüzel kişiler gibi yargı organlarını da
bağlar. Savunmanın temyiz başvurusunda
da ifade ettiği gibi , Anayasa Mahkemesi Karar verdikten sonra hiç bir organ
makam ya da mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararının anayasaya
aykırılığını öne sürerek uygulanamayacağını söyleme hakkı olmaması gerekir.
Ancak Yerel Mahkeme ne yazık ki tüm anayasal
gerçekleri yok sayarak hukuken sakat böyle bir gerekçe öne sürmüş ve Pekünlü ile Avukatı tarafından net bir şekilde ortaya konan bu hukuksal sakatlık ne Yargıtay ne de Pekünlü’nün
bireysel başvurusunu değerlendiren Anayasa Mahkemesi tarafından dikkate
alınmamıştır. Bu, Anayasa Mahkemesi kararlarının
Yerel Mahkeme, Yargıtay ve de bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından tanınmayıp
reddedilmesi demektir ki bu şekilde ortaya çıkan kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının,
yeniden yargılanma yapılıp düzeltilmedikçe bir hukuk cinayeti olarak anılacağı
gayet doğaldır.
YAYINLADIĞI
YASADIŞI /SAHTE GENELGE İLE EÜ REKTÖRLÜĞÜ DE PEKÜNLÜYÜ ZORBA İLAN ETMİŞTİR
Prof. Dr. Rennan Pekünlü’yü, türbanlı öğrencilere kafasına
göre yasak koyan bir zorba durumuna düşüren yalnızca Yerel Mahkeme’nin
gerekçeli karardaki türban yasağına dair Anayasa mahkemesi kararlarını geçersiz
sayan hukuken sakat değerlendirmesi değildir.
Bu konudaki öncelik bizzat Prof. Pekünlü’nün
üniversitesine aittir. 7 Kasım 2014 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde belgeleriyle
birlikte yayınlandığı ve Üniversite yönetimi
tarafından itiraz edilmeyen habere (*) konu olduğu gibi, Ege Üniversitesi Rektörü Anayasa’ya
2008 yılında 5735 sayılı yasa ile eklenen
ve türban serbestliği getiren fakat aynı yıl Anayasa Mahkemesi’nce iptal
edilmiş fıkrasını yürürlükteymiş gibi gösteren 5 Nisan 2011 tarihli bir genelge
yayınlayarak öğretim üyeleri ve öğrencileri türban yasağı kalktı diye kasten
yanlış bilgilendirmiş ve onları suça teşvik etmiştir.
Böylece sahte bilgiler içeren bu
genelgeye uyanlar hukuken suç işliyorken, suç işlememek için genelgedeki
kanunsuz emri dinlemeyip yasal türban
yasağını uygulamaya devam eden Pekünlü suçlu duruma düşürülmüştür.
Oysa aynı rektörlük bu genelgeden
yaklaşık iki hafta önce 23 Mart 2011 de yayınladığı bir başka genelgede “yasalarda bir değişiklik olmadığından
türban yasağının aynen devam ettiğini üniversitenin tüm birimlerine bildirmiştir.
Bu genelgeye bakınca hiç kimsenin türban yasağını uyguladığı için Prof. Pekünlü’nün
suç işlediğini iddia edemeyeceği açıktır.
EÜ Rektörü’nün türban yasağının devam ettiğini
bildiren bu ilk genelgeden sonra ne olmuştur da
Rektörlük yasağın kalktığını ilan eden aşağıdaki 5 Nisan 2011 tarihli sahte bir genelge daha yayınlamaya
gerek görmüştür.
Ne olduğunu yine Aydınlık Gazetesi'ndeki
söz konusu haberden öğreniyoruz (http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/57346-rektorun-sahte-turban-genelgesi.html):
Zaman Gazetesi Nisan ayının ilk
haftasında yaptığı iki haberde (*) EÜ Rektörlüğü’nün “yasalarda bir değişiklik olmadığından türban yasağının aynen devam edeceğini”
bildiren 23 Mart 2011 tarihli yazısına bağlı olarak uygulanan türban yasağını
keyfi konmuş bir yasak gibi göstererek üniversite yönetimini yasakçılıkla suçlamıştır.
EÜ Rektörü bu suçlama karşısında genelgeyi
ve bunun ardındaki AYM Ve AİHM kararlarını savunacak yerde gazetenin suçlamasını
kaldırabilmek için “türbana ilişkin
Anayasa Mahkemesi iptal kararını yok sayarak 5735 sayılı yasayla Anayasa’ya
eklenen fıkranın türban yasağını kaldırdığını ve bu doğrultuda işlem
yapılmasını" öğretim üyelerine emretmiştir. Hiç şüphesiz bu kanunsuz bir emirdir
ve Prof. Pekünlü ise sahte bir genelgeyle verilen kanunsuz emire boyun
eğmeyecek denli kişilik sahibidir. Boyun eğmeyip 23 Mart 2011 tarihli yasal genelgenin
gereğini yapmaya devam edince de “yasa ile kaldırılmış bir yasağı uygulamaya devam eden zorba biri
haline getirilmiştir. EÜ Rektörü bu yasadışı genelgesiyle dinsel bir simge olan
türbanı siyasi amaçlarına alet etmek ve Prof.
Pekünlü üzerinden Laik Cumhuriyetle hesaplaşmak isteyen karşı devrimcilere büyük bir koz armağan etmiştir.
(*)
[http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1115833]
ve
[http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1117735; ]
ve
[http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1117735; ]
EÜ Rektörü’nün söz konusu sahte genelgeyi
yayınlamakla işlediği ağır cezalık suçlar (anayasayı tahrif, resmi belgede
sahte bilgi vermek, öğrenci ve öğretim üyelerini suça teşvik) takipsiz kalırken
Yerel Mahkeme, Yargıtay ve Anayasa
Mahkemesi’nin EÜ Rektörü’nün 23 Mart 2011 tarihli “türban yasağı devam ediyor” genelgesi ile Anayasa mahkemesinin türban
serbestliği getiren 5735 sayılı yasanın, bu gün de halen geçerli olan iptal kararını
yok sayarak türbanı serbestmiş gibi gösteren 5 Nisan 2011 tarihli sahte
genelgesini değerlendirmeye
almaması, Yerel Mahkemenin Anayasa mahkemesi
kararlarını geçersiz sayan hukuka aykırı değerlendirmesine eklenen ikinci bir hukuksal sakatlıktır.
MAHKEMENİN ÖĞRENCİLERİN MAĞDURİYET İDDİASINA KANIT ARAMADAN PEKÜNLÜ'YÜ HAPSE MAHKUM ETMESİ HUKUSAL BİR LİNÇTİR.
MAHKEMENİN ÖĞRENCİLERİN MAĞDURİYET İDDİASINA KANIT ARAMADAN PEKÜNLÜ'YÜ HAPSE MAHKUM ETMESİ HUKUSAL BİR LİNÇTİR.
Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün bu çok
açık hukuksal sakatlıklara karşın cezaevine girecek olması ne hukukun
üstünlüğü, ne adil yargılanma hakkı ve ne de insan haklarıyla asla bağdaşmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder